Hocam merhaba. 1 haftadır yazıcam vakit bulamadım bir türlü. Size teşekkür etmek istedim. Ben yüksek tansiyon hastasıyım. 1 Sene önce yapılan kan tahlilimde kolestrol 218 iken, Çuha Çiçeği çayınızı içtikten sonra geçen hafta ölçtürdüğümde, kolestrolün 164 e indiğini gördüm. Doktorum çok şaşırdı ve ne yaptın böylede düştü dedi. Halbuki ne kızartmadan vazgeçtim, ne de extra bişey. Sadece çayınızı aksatmadan, sizin söylediğiniz gibi 2 ay 9 gün kullandım. Bu sayede 170 e 140 olan tansiyonum 120 ye 85 olmuştu. Hemde tansiyon ilacımı almadan ölçtürdüm. Sizden Allah razı olsun. Ne kadar teşekkür etsem azdır. Çaydan az kaldı, onuda kapsül almadan 1 gün öncesi ve bir gün sonrası almayı düşünüyorum. Devam etmeye gerek var mı bilmiyorum. Allah razı olsun sizden, gerçekten çok teşekkür ederim Soner hocam.
Yorum Ekle Tüm YorumlarKanser ve ölümcül hastalıkların tedavisinde bitkilerin gücü
Bugün ülke nüfusumuzun büyük bir bölümü büyükşehirlerde yaşamakla beraber doğal yaşam şartlarından da uzaklaşmaktadır. Birde buna yanlış ve eksik beslenme eklenince hastalıkların artış göstermesi de kaçınılmaz oluyor. Bu hastalıkların büyük bir kısmının tedavisi modern tıbbın çaresiz kaldığı hastalıklardan oluşuyor. Bugün aya giden insanlık hastalıklar söz konusu olunca çaresiz kalıyor. Halbuki , yüce yaratan her türlü hastalığın çaresinin olduğunu haber veriyordu bizlere… Buna rağmen en ağır kanserlerin bile çözümünün olmadığını söylemek en büyük cehaletin örneği değil mi? Her hastalık için bir bitki yaratıldığı halde…
Modern tıb bize hastalıkların teşhisinde her geçen gün büyük imkanlar sunmakla beraber, hastalıkların tedavisinde aynı başarıyı bir türlü gösteremiyordu. Üretilen ilaçlar yetersiz kaldığı gibi, başka organlara ve dokulara büyük ölçüde zarar veriyordu. Hastalıkları tadavi etmekten çok, geçici çözümler ile sınırlı kalıyordu. Mesela gözleri iyi görmeyen veya herhangi bir görme bozukluğu olan hastaya, ya göz damlası ya da gözlük vererek geçici çözümler sunmaktadır. Halbuki özellikle gözlük kullanmak zorunda olan hastaların, sadece bitkiler ve bio enerji yöntemi ile görme yeteneklerini geri kazanabileceklerini ve gözlük kullanmaktan kurtulacaklarını bir bilseler…
Antibiyotiklerin hayatımıza girmesi ile; bugün ise, bu “mucize” nin kısmen aşırı dozlarda alınmalarının mahsuzları ve zararlı sonuçları açıklıkla belirlenmiştir. Aşırı ilaç kullanımı ve diğer çevresel etkenler sebebiyle artan hastalıklar normal biyolojik dengenin bozulmasına neden olmuştur.
Ağrı kesicilere değinmeden geçemeyeceğim. Ağrı kesiciler dokularda büyük hasara yol açmakla beraber, günümüzde oldukça yaygın bir şekilde tüketilmektedir. Örneğin tansiyon düşürücü ilaçların, uzun bir süre alındığı taktirde kadınlarda göğüs kanserine yol açtığı, Boston, Bristol ve Helsinki’de , birbirinden bağımsız araştırma yapmakta olan 3 ayrı grup bilim adamı tarafından ispatlanmıştır. Halbuki tansiyonu bir ömür boyu ortadan kaldıracak ve ülkemiz topraklarında bolca bulunan şifa hazinesi bitkiler varken…
Ben sizlere doğru kişiler tarafından hazırlanan ve kişiye özel olarak sunulan şifa verici bitkilerin özelliklerini ve tesirlerini anlatmak istiyorum.
Bu bitkiler ki, Kanserden, tansiyona, şekerden, kemik erimesine kadar hepsinde oldukça etkili.
19.yy da şekerin bulunmasıyla kanserli vakaların artışı acaba tesadüf mü? Tabiki de değil…
Kanser teşisi nasıl konuluyor bunu biliyor musunuz? Vucuda radyoaktif şeker veriliyor ve şekerin toplanmış olduğu yer neresiyse orası kanserli bölge oluyor ve buna göre saptanıyor. Yani kanserli hücrelerin en sevdiği şey ilk sırada şeker. Şeker tuzağı altındayız. Sadece tatlı şeylerde değil, tuzlularda bile, paketli pek çok gıdada şeker mevcut. Üstelik büyük kısmı da glikoz şurubu. Şeker, pankreası aşırı yoran, vücutta yağ olarak depolanan, bağımlılık yapan, kan şekerinizi birden bire yükselten, pankreasın gereğinden fazla çalışması sonucu aynı hızla düşüren ve tekrar bir şeyler yeme ihtiyacı hissettiren sinsi bir madde. Pankresata bulunan beta ve langerhan adacıkları sayısında azalma ve sonunda vücut için yetersiz insülin hormonu üretimi nihayetinde diabet hastalığı.… Bu tatlı ve tuzlu, rafine edilmiş zehirli besinler daha da lezzetli olsun diye çin tuzu yani monosodyum glutomat ilave edilmekte. Bizlerde afiyetle kanseri, pardon şekeri yiyiyoruz… Dedim ya bu yaşam şekli bizi zehirliyor, hasta ediyor, ardından da ilaç fabrikaları ve hastaneleri daha çok iş yapıyor. Hastalıkları engellerseniz, hastaneye ne gerek… Bir köy ziyaretinde kanserli hasta var ve beslenmesi ile ilgili tavsiyeleriniz olur mu dediler… Ben ne göreyim! Sabah, akşam şekerli gıdalar ve bal yediriyorlardı. Bal bile olsa kesinlikle tatlı yasaklanmalı dedim…
Kırkbeş yaşlarında dört çocuk annesi bir kadın Lösemiye yani kan kanserine yakalanmıştı. Şifa bulamayacağı ve üç günlük ömrünün kaldığı söylenerek hastaneden evine yollanmıştı. Uygun kemik iliği de bütün uğraşlara rağmen bulunamamıştı. Maddi yönden de oldukça tükenmişti… Tesadüfen durumundan haberdar olduğum bu hastaya, bitkilerden hazırladığım suyu hergün 2 litre olmak üzere kadının kız kardeşi ile evine gönderdim. Yirmi gün sonra yapılan tıbbi muayenesinde, hiçbir lösemi işareti göstermiyordu. Aynı zamanda birkaç hastamda aynı sonuçları almıştım. Çünkü sahip olduğum inancım bana, her hastalığın çaresinin olduğunu söylüyordu. Bize düşen hastalıkların çaresini araştırıp bulmaktı… Yeterince imkan verilse yurdumuzun genç ve dinamik beyinleri dünyada ses getirecek buluşlara yani insanlığın mutluluğu için bir çok buluşa imza atabilecektir.
Bu örnekte olduğu gibi, görünürde hiçbir şifası olmayan hastalıklardan muzdaripken, her gün büyük miktarlarda şifalı bitki çayı içmenin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bunlardan sonra tıbbi bitkilerin ciddi hastalıklarda bile şifa verebileceğini gördüm. Burada önemli olan, doktorunuzun kontrolünde ve uygun koşul ve mevsiminde toplanıp saklanan bitkilerde. Siz bir şifalı bitkiyi öğütüp paketlerseniz, bütün şifasını kaybeder. İşlem sırasında özellikle de bitkilerin öğütülmesi sırasında, içlerinde bulunan esansiyel yağlar uçar ve geriye sadece çöpü kalır, sizler de şifa bekleye durursunuz.
Kanser başta olmak üzere bütün hastalıklar tedavi edilebilir.” İmkansız” kelimesi bana oldukça yabancı ve sevmediğim bir kelimedir. Ülkemiz şifalı bitkilerde dünyada birinci sıradadır. Dağlarımız, ovalarımız bu bitkilerle doludur. Bizler kıymetini bilmiyoruz. Fakat elin yabancısı ülkemizden tonlarca bitki toplayıp kendi ülkesine götürüyor. Almanlar Mersin’de kurdukları ve Amasya’dan aldıkları elmalar ile elma sirkesi yapmakta ve sadece kendi ülkesinde satmaktadırlar. Neden acaba ? Ülkemizin ve kaynaklarının değerini bilelim ve insanlığın mutluluğu için kullanalım… Unutmayın her sorunun çözümünde en etkili ilaç sevgidir… Selam ve dua ile…